Pages

17 Mart 2015 Salı

ÇEVRE AHLAKI


Çevre etiğinin oluşması 1970’ler gibi yakın tarihe[1] dayanmasına rağmen İslam da bu, İslam’ın tebliğ edilmesiyle başlar.  İslam düşüncesinde çevre ahlakının oluşması tabi ki İslam’ın ilk kaynakları olan kuran ve sünnete dayanır. Sırayla inceleyecek olursak; kuran da hadid, haşr, saff, Cuma ve tebağun sürelerinin başı “yerde ve gökte ne varsa Allah’ı zikrettiğini” bildirerek başlaması İslam’ın çevreye ne kadar önem verdiğinin göstergesidir. Yani her varlık abidtir.  Bizlere öğretilen dünyada insan, hayvan ve bitkiden başka canlı yoktur. Ayetten anlaşılacağı üzere demek ki, Allah’ı zikreden cansız varlıklara karşı da bir görevimiz vardır. Cansız varlık olarak değerlendirdiğimiz şeylerin dünyanın dengesini değiştirebilmektedir. Örneğin toprağın cansız olduğunu düşünemeyiz. Bunu bir ayetle destekleyelim: “karada ve denizde insanların yaptıkları şeylerden dolayı bozgun çıkar. Allah da onları yaptıklarını bir kısmını kendilerine tattırır.” (Rum, 41). Yapılan bilinçsiz ilaçlamadan, geçim sıkıntısı ile daha çok verim almak için mahsule verilen hormondan dolayı toprakta bozulmalar meydana gelmekte. Fabrika atıklarını, lağım sularını denize boşaltmakla da denizde bozulmalara meydan vermekteyiz. Böylece ayetin ifadesiyle bunlardan alına ürünleri kendimiz tatmakta ve bu tatmayla vücudumuzda hastalıklar meydana gelmektedir. Bu hastalıklar bizde olduğu gibi gelecek nesillere de miras olarak kalmaktadır. Hz. Peygamberin de bir hadisinde “siz yeryüzündekilere merhametli olunuz ki, göktekilerde size merhametli olsun”  buyurmuştur. (Ebu Davut, edeb, 58; Tirmizi, birr, 16). Merhamet etme sanatı sadece gözümüzle acıyarak bakmak mıdır yoksa gerektiğinde yardıma muhtaç olan doğaya el uzatma işi mi? Ayrıca av yapma bahanesiyle hunharca hayvan öldürmek merhamet bağdaşmayan bir iştir. Av ihtiyaç olduğu müddetçe meşrudur. Doğanın bilinçsiz kullanılmasın sebeplerinden bir tanesi belki de dini kaynakları yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. “yeryüzünün her yerinde gezinin ve Allah’ın nimetlerinden yiyin”(mülk,15), “geceyi, gündüzü, güneşi, ayı sizin istifadenize vermiştir. Yeryüzünde rengârenk şeyleri de sizin için yaratmıştır.”(nahl,12-13) ayetlerine baktığımızda yanlış anlaşılmalarla karşı karşıya kalmaktayız. İnsanlarımız bu gibi ifadeleri kaba bir tabirle “alın tepe tepe kullanın” anlaşılmaktadır. Tabi ki bu da ilk önce kendi itikadımızla bağdaşmaz. Çünkü konumuzun başında dediğimiz gibi her varlık bir abidtir. Zikirle meşgul olan birisine dokunmak inancımızda yeri yoktur. Artık Müslüman yaptıklarının farkında olmalıdır.




[1] Cafer Sadık Yaran, İslam Ahlak Felsefesine Giriş, Dem yayınları Ensar Neşriyat, İstanbul, 2012, s.137.

10 Mart 2015 Salı

YARIM KALMIŞ















Anladım.  Adım bir mektuba sözmüş
Ardından hep bakıp kaldığım
Ayaklarım kavşağı olmayan şehirleri geziyormuş pusulasız
Bir vedanın saçları düşermiş gözlerime
Benden habersiz
Şehir soyguncuları kaçırırmış hatıralarımı caddelerden
Üzerinde yürüdüğüm gölgelerim sorarmış keffâretini

Avuçlarca dua topladım uçurumlardan
Tutulduğum bir siğaraydı dumansız olan
Çekilmeden tüketirdi nefesleri
Ya gemilerim. Hangi dert şişirir yelkenlerini?
Hangi deniz görmemiş forsa aşkla çeker küreklerini?
Hangi kalem tamamlar avuçlarımdaki şiiri?