Pages

21 Haziran 2015 Pazar

CENNET KAPISI

















Düştüğünde avuçlarıma gözyaşım
O zaman anladın sıcaklığını
Sana gelen tramvayların kalktığını duydum da geldim.

İçimde geceler ışıldıyordu sabahını bekleyen
O gecede bir şair kalemini zorluyordu satırlara.
Semaya bakmıştım bir gece penceresinden
Kim bilir? Hangi şiirler çıkıyordu şairlerin kaleminden.
Ben de zorlardım kalemimi
Biraz daha zorlasam sen damlayacaktın
Adının satırlara düştüğünü duydum da geldim.

Bir duygu sürahisi vardı içimde,
Kırmıştım onu.
Bir heyelânın müsebbibi olmuştum
Küçük bir kıyametti içimde kopan
Göçmen diliyle konuşan leylekler uçup gitmişti evimden…


‘HAYIRLISI’ DE AHMET ABİ
















Gözlerim yine yollarda kaldı
Yine bilet almıştım adımın yazıldığı yere
Offlar çekiyordu içim
Sanki bir yerde volkanlar patlıyordu arka arkaya
Bir töre cinayeti işlenmişti sanki
Meçhul bir ses doldurdu kulaklarımı:
“Sen yine de ‘hayırlısı’ de Ahmet abi.”

Çoğalmıştı yalnızlığımın kapısına gelenler
Bir avuç rüzgâr esmiş penceresinde hafifçe
Nişan yüzükleri parlıyordu parmaklarında
Ne acıdır ki güzel bitmiyordu artık masallar
Kelimeler veda etmeden iniyordu dudaklarıma
Ve susuyordu kelimeler.

Farkında değildim bir çöle sultan oluşumun
Uyandığımda yıldızlar dolmuştu kucağıma
Sevinçlerimi silmeye mi gelmişlerdi?
Oysa ne kanatlarım vardı kendimi saracak
Ne de tamamlanmış öykülerim.
Hep muradımdan bir adım geri kalmıştım
Yüreğime değil ayaklarıma inmemişti cesaretim
Musa misali çözülecekti dilimdeki kelimeler.
Bu kez de bir dost söylemişti kulağıma:

“Sen yine de ‘hayırlısı’ de Ahmet abi.” diye.

NEVBAHARI BEKLERKEN GELEN KIŞ













Bir yanımda heyecanımı koruyordum duygu soyguncularından
Ilık bir gözyaşına yetişmeye çalışıyordum kendimce
Bir tarafımda da aynı ateş yanıyordu yine
Bilmediğim gölgelerin peşinden koşuyordum
Orduların teslim aldığı bir gecede.

Kalbimin neresini kazarsanız kazın
Boş mezarla çıkar odacıklarından
Dökülen gözyaşında hep ben olurdum
Geceler bile benden irkilir, görürdüm.

Bir çay koyardım ocağa
Şehirler tutuşurdu ateşinden
Yaşadıkça sol yanım ağırlaşırdı
Günahlar mı yüklenirdim omuzlarıma?
Ölüm rengine boyanmış gelirken baharım
Bir duvaklı gelin de gelirdi nehirlere düşmek için
Ve de cenaze alayına benzerdi bir geminin ayrılışı
Ateşse yalnız başına yanardı ocağında
Sonra bir odun ilişirdi arkadaş olmak için yanına.

İtiraf etmeliyim ki bunları doğurmak kolay olmadı avuçlarınıza
Emsalsiz bir mevsim yaşatırlardı
Karalar çaldılar yüzlerime
Baktığım yer kararırdı
Ve de anamdan doğduğum günde beri oruçluydum
Her gidişimde bir dal sökülürdü
Bir ömür yaşlandırırdım aynalarda
Beklediğim Nevbahar da biraz ağlamaklıydı hani
Doğursam seni hangi çiçeğe emzirteyim?
Hani biraz daha zorlasan
Ne kadar da yakışacak bir erkeğe ağlamak
Gereği var mıydı o zaman ağıtlar yakmanıza…