Pages

19 Ocak 2014 Pazar

İSLAM BİRLİK ÜZERİNE

Geçmişte 'nasıl yaşanması gerektiğini?' kültür ve medeniyeti dünyaya öğretmiş bir dinin mensuplarıyız. Yine aynı zamanda aklın, bilimin ve inancın insanlığa rehber olduğunu gösteren bir dine sahibiz. Günümüze bu rollerimizin değiştiğini görmekteyiz. Ve İslam dünyası yıllardır neden geri kaldığın, tıpkı yıllar evvel olduğu gibi İslam’ın nasıl dünyaya hükümran olacağını? Düşünmektedir. Cevabı olmayan onca soru, insanı tatmin etmeyen ve içi boş fikirlerle uğraşmak İslam dünyasını ileri götürmek bir yana aksine geriletmektedir. Peki ya ne yapmalı? Her şeyden önce insan düzeltilmeli. Dünyayı düzeltmek, insanı düzeltmekle mümkün.
Gözlerinizi geçmişe çevirin. İslam medeniyetinin, Endülüs’ün ve Osmanlının dünyaya hükmettiği çağlar, âdemoğlunun yaşam sürdüğü en huzurlu çağlardı. Hak batıla galebe çalıyordu bir zaman. Ne zaman ki batıl Hakk’a galebe çalmaya başladı, bir kin ve nefret bulutu örttü gökyüzünü. Katliamlar ve kazananı olmayan savaşlar. Hak uğruna yapılmayan savaşların kazananı yoktur. O savaşlarda yenilgi muhakkak, kaybedeni insanlıktır o savaşların.
Mademki İslam’ın dünyaya hükmetmesi Hak, insan, önce İslam’ın kendine hükmetmesini sağlamalı. İnsanın olmadığı yerde toplum, toplumun olmadığı yerde devletin varlığından söz edilemez. Bu yolculuğun başı insandır. Ki İslam’da insan, O nurdan, Allah’ın nurundan bir parçadır.
Destanlar, gözyaşlarıyla yazılır. İslam, duygu ve düşünce dini. İnsan, inançsız çürümeye terk edilmiş bir beden gibi.
Eğer hedeflerinizin olmasını istiyorsanız hedeflerinizin içinin gerçek fikirlerle dolu olması gerekir. Bu da önce insanın kendisini tanımasıyla başlar. Bize düşen sağlam bir kişiliğe sahip, başarı arzusu olan, cahilliğe karşı savaş açmış, nerde olduğunu bilen bireyler olmak. Geçmişe gitmemize gerek yok. Bugün batıda ya da gelişmiş toplumlarda, beş-altı yaşındaki çocuk acıkınca, annesi mutfağı gösterir, kendi başına tabağı önüne koyar ve kendisi yer. Peki, bu durum bizde nasıl cereyan etmekte? Anne yemeğini hazırlar, başkası yemeğini yedirir, birisi peçetesini tutar… Ve biz bu şekilde yetiştirdiğimiz çocuklarımızdan başarı bekleriz. Evlatlarımız, hayata bir sıfır yenik başlamakta.
Güncel ve bir o kadar da önemli olan birlik meselesi: Aile birliği. Biz gereken aile birliğini sağlayabiliyor muyuz? Büyük hedefleri olan bir toplum nasıl olurda basit ve önemli bir birliği kuramaz? Peki, hayatları birleştirmek yani evlilik çocuk oyuncağı gibi sıradan mı görüyoruz? Amacım sizleri sorulara boğmak değil, unutulan değerleri haddim olmasa da hatırlatmak. Hatırlatmakta fayda görüyorum ki bu hadiseler yeni bir birlik kurmaya çalışan toplumlarda görülmekte. Annemiz-babamız veya akrabalarımız bir birliktelikten uzak olabilir. Ama genç ve eğitimli bir nesil olarak kuracağımız ailede bir birliktelik kurabilir, bir düzen oluşturabiliriz. Unutmayalım ki güçlü aileler güçlü toplumları doğurur.
Peki ya komşuluk ilişkileri, komşuluk hukuku? Bugün aynı apartmanda yaşayan insanların birbirini tanımamasına, selam bile alıp vermemelerine şahit olmaktayız. Bizler, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” diyen bir inancın toplumuyuz. Madem öyle yine aile düzen ve birlikteliğini kurduğumuz gibi, komşuluk düzenimizi de kuralım. Şunu unutmayalım ki, bu bahsettiğimiz düzen İslam’ın ilk yıllarında mevcuttu. Bu demek oluyor ki asr-ı saadeti yaşamak uzak olan bir şey değil, elimizde olan bir şeydir.
Gelelim konunun en hakiki merkezine: İslam ülkeleri birliği. Bizim birlikteliğimiz aslında buradan başlamalıdır. Ama ne yazık ki küreselleşen dünya nedeniyle İslam ülkeleri bile kendi çıkarlarını, İslam görev ve amaçlarından önce tutuyor. O kadar telefon, televizyon, internet ve uçak olmasına rağmen neden İstanbul Bağdat’a bu kadar uzak. Ya da Şam Kudüs’e, Mekke Kahire’ye uzak. Günümüzde mesafelerin önemi var mı? Bizi birbirimize uzak tutan ne? Gönüller bir olduktan sonra mesafelerin önemi var mı?
Bu gün, yanı başımızda bir Avrupa ülkesi var(Yunanistan). Ekonomisi çökmek üzere ve bu ülke kan ter içinde ekonomisini ayakta tutmaya çalışmakta. Bir düşünün ki bir olmak birlikte olmak bizim inancımızın temel değerlerindendir. Bizden aldıkları kültür ve medeniyeti nerelere taşıdıklarını görüyoruz. Bizler kuran ve sünnet sayesinde ilerlememize rağmen gerilememizin sebebini de kuran ve sünnete bağlamak ne kadar mantıklı? Birlikteliğimizin bozulmasının sebebi bizim dünyalık arzu ve isteklerimiz değil mi? Kuran-ı kerimde "Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın ". Buyrulmasına rağmen bizler, ipi kopmuş tespih misali dört bir yana savruluyoruz. Ey İslam dünyası! Nerde sizin kardeşlik duygunuz? Biz niçin göremiyoruz?


0 yorum:

Yorum Gönder